HİÇBİR ŞEY OLDUĞU GİBİ KALMAZ BU DA GEÇER YA HU…

HİÇBİR ŞEY OLDUĞU GİBİ KALMAZ BU DA GEÇER YA HU… Türk-İslam tarihinin yetiştirdiği en büyük kumandanlar arasında sayılan Gazneli Mahmut ‘u aynı zamanda Türk devletlerinin “Sultan” unvanlı ilk hükümdarı olarak..

HİÇBİR ŞEY OLDUĞU GİBİ KALMAZ BU DA GEÇER YA HU…
Son Güncelleme: Bu Haber 70 views Whatsapp

HİÇBİR ŞEY OLDUĞU GİBİ KALMAZ
BU DA GEÇER YA HU…

Türk-İslam tarihinin yetiştirdiği en büyük kumandanlar arasında sayılan Gazneli Mahmut ‘u aynı zamanda Türk devletlerinin “Sultan” unvanlı ilk hükümdarı olarak tanırız.

Kimileri, Gazneli Mahmut ‘un önlenemez başarılarını, filleri savaşta kullanmak gibi orijinal stratejileri uygulamadaki dehasına bağlar.

Kimilerine göre de Sultan ‘ın müthiş vizyonunun arkasında “Sarayımın en değerli hazinesi” dediği Biruni gibi alimler bulunur.

Ünlü mutasavvıf Attâr ise Kuşların Dili eserinde bize Gazneli Mahmut ‘un bir sırrını fısıldar.

Bu sır, Sultan ‘ın ölünceye kadar parmağından çıkarmadığı yüzüğüne mahsus bilgiyi taşır.

Hikâyemiz de tam burada başlar;

İşte bu yazıda, Hasan Kerim Güç ‘ün “Yolda Bir Kuşa Rastladım” isimli kitabından bir alıntı paylaşacağım sizlerle…

Dervişan Dönemi…

Dünya henüz birinci milenyumu kutlayadursun,

O zamanlarda dönemin yeni gözdesi olan tasavvuf okullarının teşvikiyle maceraya atılan gezgin dervişler varmış.

Öyle ki bu dervişler bal yapan arılar misali çiçekten çiçeğe uçmak için kasaba kasaba dolaşırlarmış.

İşte bu dönem,

Dünyalık ihtiyaçların teminine yönelik hareket etmeyi alışkanlık haline getiren insanlara,

Bilindik tariflere hiç de uymayan bir derviş topluluğuyla tanışma fırsatı verir.

Bizim kahramanımız da bu dervişlerden biridir,

Ve,

Bu dünyada aslında o kadar yoktur ki, ismi dahi hiç bilinmedi…

Bu dervişler normal diye tanımladığımız insanlardan biraz farklıydılar.

Mesela insan dışında yaşayan hiçbir varlık rızkı konusunda bir şüpheye düşmezken, insan düşüyordu.

Dervişlerse canlı alemiyle devamlı irtibatta kalmayı kendilerine düstur edinmişlerdi.

Ve kendine odaklı yaşayan insanların aksine,

Onların gönlünde şüphe kavramına pek yer kalmıyordu.

Bizim derviş kardeş de acıktığı zaman bir kapıyı çalıp Tanrı misafiri vasfıyla rızkını istemekten gocunmadığı gibi,

Onu tersleyen bir ev sahibiyle karşılaştığında da “Eyvallah” demeyi biliyordu.

Derviş ile Şakir Efendi

Uzatmayalım,

Seferlerin birinde kader, dervişi varlıklı bir adama misafir eder.

Ev sahibi Şakir Efendi kasabanın hem bilgesi hem de zenginidir.

Kasaba halkı Şakir ‘i hep onun “Verileni verenim çünkü ne veren benim ne de verilen…” sözüyle anarlarmış.

Şakir, şimdi de kendisine verileni kapısına gelen misafirinden esirgememişti.

Derviş de bunun karşılığında Şakir Efendi ‘ye verebileceği tek şeyi kibarca ikram eder…

Bu, tatlı bir nasihattir:

Şakir Efendi! Allah sana böyle bir zenginlik ihsan etmiş. Daima şükret...”

Ev sahibi ise dervişin hiç beklemediği bir cevap verir:

Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bu da geçer ya Hu…

Aradan Epeyce Bir Zaman Geçer…

Epeyce bir müddet sonra…

Derviş kasabaya uğrayıp Şakir Efendi ‘yi ziyaret ettiğinde,

O varlıklı adamın bir sel felaketiyle her şeyini kaybettiğini,

Ve,

Başka bir zenginin yanında ırgat olarak çalışmaya başladığını öğrenir.

Vefa, özlem ve biraz da merak duygularıyla gittiği evin yerinde artık mütevazı bir kulübe ve ama yine aynı güzel adam vardır.

Şakir, dervişin önceki ziyaretinden farklı olmayan bir şekilde evinde ne varsa paylaşır.

Dervişin yeni duruma çok üzüldüğü bakışlarına yansımıştır ki,

Şakir bu acıyan yüz ifadesiyle karşılaştığında ağzından çıkan söz yine aynı olur:

Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bu da geçer ya Hu…

Yıllar Sonra…

Aradan geçen yıllar, kaderin yapımcılığını üstlendiği kah trajedi kah komedi türünden oyunlarla sahne alır durur.

Şakir de dünya denilen tiyatro sahnesinin bu sefer iç açıcı bir perdesine denk gelmiştir.

Yanında çalıştığı zengin adam vefat etmiş ve tüm varlığını Şakir ‘e bırakmıştır.

Derviş, dostunu görmeye geldiği zaman bu değişiklikten son derece mutlu olur.

Ancak işin enteresan yanı, hayatın gösterdiği değişimler Şakir ‘de şaşırtıcı şekilde hiçbir farklılığa sebebiyet vermektedir.

Ev değişiyor,

Kıyafet değişiyor,

Aş değişiyor ama Şakir hiç değişmiyordur.

Dervişin merakını Şakir yine şu sözleriyle giderir:

Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bu da geçer ya Hu…

Bu aynı zamanda dervişin Şakir ‘i sağ olarak gördüğü son ziyaret olur…

Şakir Efendinin Kabri

Derviş yıllar sonra kasabaya tekrar geldiğinde dostu kendi tabiriyle “ilk verileni son olarak geri vermişti

Derviş, Şakir ‘i bu zamana kadar üç kere görmüştü ki,

Mezarı başına geldiğinde aklına gelen ilk şey “Hayat bir noktada bir nüktedir” sözü olur.

Bu esnada…

Şakir Efendi ‘nin mezar taşında ne mi yazıyordu?

Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bu da geçer ya Hu…

Dervişin Vefa Borcu

Derviş bu hayatın belki de en aşikâr sırrını kendine hediye eden dostunu, bir vefa nişanı olarak hep ziyaret etmek istemektedir.

Üstelik kaderin ona vereceği bir ders daha vardı.

Bir sonraki ziyaretinde görür ki mezarlığı sel vurmuş,

Ortada ne Şakir ‘in mezarı ne de bir mezar taşı kalmıştır.

Ve,

Derviş sonunda gerçek manada anlar ki:

Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bu da geçer ya Hu…

Gazneli Mahmut

Hikâyemiz burada bitmiyor tabii.

Zira soracaksınız bunun Gazneli Mahmut ile ne bağlantısı var diye, değil mi?

Bir derviş için hayat belki bir Sultan ‘dan çok farklı seyretmekte;

Çünkü,

Dervişin Sultan ‘a nispetle, kendi nefsini kendine esir etmek için çok daha fazla imkânı var elinde.

Öte yandan Sultan her zaman dünya nimetlerinin, başarının, övülmenin merkezinde…

Böyle olunca da biçare nefsiyle baş başa yaşamak zorunda.

İşte Gazneli Mahmut on yedi seferde Hindistan’ın Sultanı olmuş,

Ama,

Binlerce seferde kendi vücudunun sultanı olamamışken bizim dervişle karşılaşmış.

Dervişimiz de Sultan ‘a, taktığında her an yanında olacak, her an görebileceği bir yüzük vermiş.

Bir sultana yakışmayacak kadar basit görünümlü,

Bakırdan,

Son derece değersiz bir yüzükmüş bu.

Ancak bu yüzük, Gazneli Mahmut ‘u muazzam fütuhatı ile Türk-İslam dünyasının müstesna devlet adamlarından biri yapan bir yazı taşıyormuş:

Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bu da geçer ya Hu…

Demek ki Gazneli Mahmut ‘u Gazneli yapan Gazne’nin Sultanı olmak değilmiş.

O, kendinin sultanı olmayı başardığı için dünyaya da sultan olabilmiş vesselâm…

Ez Cümle…

Sözlü anlatım içerisinde günümüze kadar ulaşan kıssadan hisseleri elimizin tersiyle itmemek,

Bilakis,

Masallara, hikayeleremitolojik anlatımlara ayrı bir kulak vermek gerek…

Hatta bir adım geriye atarak,

Tarihsel süreç içerisinde edinilen bilgi, görgü, ve deneyimlerden oluşan sözel aktarımları kuru kuru dinlemek yerine,

Her birinin içeriğindeki kadim öğretiyi, dersi ve verilen mesajı almaya çalışmak gerek…

Emin olun bunların hiçbirinin, sırf eğlenceli zaman geçirmek için ortaya atılan lakırdılar olmadığını keşfedeceksiniz.

İşin aslı Nasrettin Hoca – Keloğlan masallarından yaratılış destanlarına,

Ya da,

Paganik efsanelerden kutsal kitap öğretilerine kadar tüm metinlerde anlatılan hikayelerin alt satırlarına gizlenmiş evrensel ahlaki öneriler mevcuttur.

Daha da önemlisi,

Önyargılarımızı ve peşin hükümlerimizi bir tarafa bırakabildiğimizde,

Dili, dini, kültürü, coğrafyası ve dahi tarihsel dilim aralığı birbirinden tamamen farklı olsa da,

Kadim öğretilerin hep aynı şeyi söylediğine ve benzer öğütler verdiğine şahitlik ediyorsunuz…

Bir sonraki paylaşımda bu hikayeden yaklaşık 1500 sene öncesinde, dünyanın çok daha farklı bir yerinden anekdotlar gelecek:

Tao Düşüncesinin mimarı Lao Tzu ile Han ‘ın hikayesi bambaşka bir coğrafyadan, bambaşka bir zaman diliminden benzer mesajları gönderecek bizlere…

Bu yazıyı paylaşabilirisiniz:

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.

betnis giriş
betnis
yakabet giriş